Algemeen Dagblad’a (AD) göre benim PKK tabirimi “Genç Kürtler” olarak yorumladığı iddia edilen ve daima PKK’nin elemanlarına Hollanda’da destek veren Türkolog Prof. Dr. Zürcher, Ermeni Soykırımına inandığını inkâr etmiyor. Maalesef aynı ismi taşıdığımız Amsterdam Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Ahmet Akgündüz ve nihayet Türkiye’den destek aldıkları Marksist ve PKK’nin yayın organlarında yazarlık yapan bir tezvîrâtçı, ile yıllardır sürdürdükleri Prof. Akgündüz’ü yıpratma ve İUR’yi hırpalama projelerine, bu sefer şahsımla alakalı intihal iddialarını arka planda yürüterek ve yanlarına PKK’lılar ile Hollandalı bazı gazetecileri alarak devam ediyorlar. Bunun Volkskrant gibi, İslam ve Türk düşmanlığını adet haline getiren bir Hollanda Gazetesinde yayınlanması ise manidardır.
Önce dayandıkları olayları görelim:
1991: Bilindiği gibi, Vakıf Müessesesi adlı Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlan eserimiz hakkında hakaret-âmiz bir tanıtım yazısını, Tarih ve Toplum Dergisinde Hasan Yüksel isimli bir şahıs yayınladı. Buna cevap verdik ve cevabımız da neşredildi.
Murat Bardakçı, hemen bu iddiaları, Hürriyet Gazetesindeki sayfalarına taşıdı. Cevap göndermemize rağmen neşretmedi.
Ali Birinci denen ve gazetelerde Türk Tarih Kurumundan milyonlar çaldığı iddialarını okuduğumuz adam, aynı iddiaları bazı dergilerde tekrarladı.
25 eylül 2006’da, sözde Ermeni soykırımı iddialarının savunucusu Amsterdam Üniversitesi öğretim görevlisi olan ve 1997 yılında gönderdiği bir e-mail ile benden nefret ettiğini söyleyen bir adamın bütün Hollanda’daki akademisyenlere gönderdiği e-maildir. Şu anda elimizdedir.
Bu yerli ve yabancı sözde ilim adamlarının bana olan hücumlarının iki sebebi var:
BİRİNCİSİ: VAKIF MÜESSESESİ
Ancak kitap neşredildikten sonra bize ulaşanlar arasında iki önemli tenkit yer almaktadır:
Birinci Tenkit: Bir Dergide ve bundan iktibasla günlük bir Gazete ’de eserimizle ilgili bir tenkit yayınlandı. Kitabiyat bölümünde neşredilen ve maalesef muğalatalarla dolu olan bu görünürde ciddi, ancak vakıf hukuku ve ilmî ölçüler açısından indî tenkide cevap vermenin zaruretini bir araştırmacı olarak hissettim ve iddiaları cevaplandırmak üzere cevâbî yazı hazırladım. Hedefimiz ilme hizmet ve rızây-ı ilâhî olması hasebiyle, sadece vakıf hukuku açısından yapılan fâhiş hatalara değindim ve gerisini araştırmacıların ve vakıf hukuku uzmanlarının takdirlerine havale eyledim. Cevâbî yazıyı buraya aynen iktibas etmek yerine, bazı hakikatleri aktarmak istiyorum.
1) İlim, karşılıklı tenkit ve tartışmalarla gelişir. Ancak bu tenkit ve tartışmaların, ön yargısız ve meseleyi bilen ehil insanlar tarafından yapılması icap etmektedir.
2) Biraz önce de hatırlattığımız gibi, “Vakıf Müessesesi” adlı eserimizin en önemli özelliği, sadece eski fıkıh kitaplarında anlatılan vakıfla ilgili şer‘i hükümlerin aktarılması değil, aynı zamanda Osmanlı tatbikatını da aksettirmesidir. Sayın Tenkitçi, sadece nazarî açıdan değil, Osmanlı tatbikatı açısından da kitabı incelemekten mahrum kalmıştır veya öyle göstererek maalesef muğalata yolunu tercih etmiştir. Tenkit yazısını okuyanlar, kitabımızın, sadece El-Kübeysî’nin kitabının bir özeti olduğu iddiasıyla karşılaşırlar. Hâlbuki, kitabımızın vakıf hukukunun icâreteyn, gayr-ı sahih vakıflar, gedik hakkı ve benzeri istisnalarını konu edinen kısımları; nakit para mevzuunu inceleyen kısımları; vakıf çeşitleri ile ilgili sayfaları; vakıf görevleri ve vakıf teşkilatıyla alakalı bölümleri ve benzeri birçok mevzular, bırakınız El-Kübeysî’nin eseri, İslâm Hukuku kaynaklarında da bir iki cümle ile geçiştirilen konulardır. Yani eserimizin hemen hemen yarısı, tamamen Osmanlı Hukukunda ve tatbikatındaki hususi meselelere ayrılmıştır ve geriye kalan kısmın %30’unda da Osmanlı uygulaması özel başlıklar altında incelenmeye çalışılmıştır. Daha önce yapılan çalışmalardan istifade etmeyi, eskiyi aynen iktibas şeklinde değerlendirmek yapılacak ilmî çalışmalarda, daha öncekilerinden hiç istifade etmemek demektir.
3) Sayın tenkitçinin, eserimizin tamamını da okumadığı kanaatindeyiz. Zira “Metot ve Kaynaklar” kısmında, İslâm Hukuku ile alakalı mu‘âsır eserler arasında, El-Kübeysî’nin iki ciltlik kıymetli eserinin temel kaynaklarımız arasında olduğunu belirttiğimiz gibi, paragrafın son cümlesinde de aynen şunu ifade etmişiz: “İslâm Hukukunda mezheplere ait görüşlerin derlenmesi ve değerlendirilmesi konusunda, mu‘âsır İslâm hukukçularının yazdıkları eserlerden yararlanılmıştır”. Elbetteki bu yararlanılan eserler arasında, iki ciltlik El-Kübeysî’nin eseri de olacaktır ve olmaması, bizim ilmi anlayışımıza göre büyük bir eksikliktir. Bu istifadeye, ebetteki bazı konuların tasnif ve sistematiği de dâhildir. Değerli İslâm Hukukçusu Hayreddin Karaman’ın” mukayeseli İslâm Hukuku” adlı eserinin III. cildinde Devletler Özel Hukuku bölümünde Abdülkerim Zeydan’ın konuyla ilgili eserinden yararlanması; İzmirli İsmail HAKKI’nın İlm-i Hilaf adlı eserinde yine konuyla ilgili eserlerin tasnifini aynen taklit etmesi, eksiklik değil, büyük bir ilmi bir meziyettir. Zira inkâr söz konusu değildir. Sadece El-Kübeysî’nin eserinden değil, vakıfla ilgili Osmanlı Hukukçularının temel kitaplarından da, hemen hemen her sayfada yararlanmaya gayret ettik. Sonuç bölümünde bunu özellikle tekrar ettik: “Daha önce yapılmış olan çalışmaları tamamlamaya çalıştık. Bütün ayrıntılarıyla işlenmiş olsa bile, yeni nesil tarafından anlaşılamayan eski eser ve belgelere defnedilmiş bulunan vakıf hükümlerini anlaşılır hale getirmeye çalıştık. Uzun ve düzensiz olan vakıf hukuku mevzuatı ve doktrinini bir araya getirmeye ve düzenlemeye çalıştık”. Yani İslâm Hukukundaki mezheplerin görüşlerinin tedvîni yapılırken, El-Kübeysî’nin iki ciltlik dev eserinden yararlanıldığı gibi, aynı mevzuları benzeri bir sistematikle inceleyen Ebu Zehra’nın eserinden ve özellikle Zekiyyüddin Şa’ban ve Ahmed El-Gandur’un kıymetli eserlerinden de yararlanılmıştır. Mezheplerin görüşleri hülâsa edilirken yapılan iş şudur: Evvela bu konuda yazılmış mu‘âsır eserlerin muhtevâsından yararlanmak, imkân varsa bunların ulaştığı veya ulaşamadığı kaynakları bizzat görmek; bu da mümkün değilse mu‘âsır eserler kaynak alınarak ve onlara atıf yapılarak onların kaynaklarına da işaret eylemek.
Şunu da önemle ifade edelim ki, mu‘âsır fakihlerin kaynakları tetkik edilirken, onların maalesef göremediği, Osmanlı Hukukçularının çalışmaları da satır satır takip edilmiştir. Mesela tenkitçinin El-Kübeysî’yi taklid ettiğimizi iddia ettiği her konuda, Ömer Hilmi’nin Ahkâm’ül-Evkaf’ı, Ali Haydar’ın Tertîb’üs-Sunûf’u, Kadri Paşa’nın Kanun’ül-Adl’i, Ebül-Ula Mardin’in Ahkâm-ı Evkaf’ı ve benzeri Osmanlı fakihlerinin eserleri esas alınmıştır. Hatta tercüme dediği şer‘î ıstılâhların izahında bu hukukçuların ifadeleri kullanılmaya ihtimam gösterilmiştir. Muasır eserlerden yararlanma. Elbetteki hem muhtevâ ve hem de sistematik ve kaynaklar açısından olabilecektir.
Özellikle ilk kısımda her ilgili yerde anı kitabı referans olarak vermişiz:
Örnek dipnotlar:
[1] San’âni, 3/82-83, El-Kübeysî , I/95-96; Mardin, AE, 10; Şevkâni, 6/24 vd., Ayrıca bkz: I. Bölüm, 2, E, D; bu kesin yorum karşısında şüpheli bir tutum için bkz: Hâtemi, Türk Hukukunda…,31vd.,37vd.
[1] Buhari, Muhammed b. İsmail (v. 256/869), Sahihul-Buhari, Kahire, 1313, c. 4, sh. 15, “Eşlerimin nafakası ve masraflarından sonra geriye kalan sadaka (vakıf) olsun”; Beyhaki, 6/ 160, El-Hassaf, 1-4; Elmalı, İA, 143, El-Kübeysî , I/96-98.
İKİNCİSİ BEDİÜZZMAN KÜLLİYÂTI
6 Cildi bulan Bediüzzaman Said Nursi kitabımızın iki temel kaynağından birinin Abdülkadir Badıllı’ya ait Mufassal Tarihçe-i Hayat (3 Cilt) olduğu, kendisinin bana dijitalini vererek vakit kaybetmeden istifade etmemi sağaldığı; bizim de bazen onun kitabı özetleyerek; bazen atıf verip nakilde bulunarak ve bazen da ortak kaynaklara sahip olduğumuzdan doğrudan yararlanarak istifade ettiğimiz bir vakıadır. Kaldı ki, eseri görmüş, okumuş ve Önsöz yazmıştır. Şimdi bizi teyit bazı kısımları alalım:
- Abdülkadir Ağabey’in de imza attığı Önsöz’den bir parça:
“Bu sebeple arşiv uzmanlığı, İslamî ilimlere olan vukufu ve Risâle-i Nura çocukluğundan beri âşinâ olduğu herkesçe malum olan Prof. Dr. Ahmed Akgündüz kardeşimiz, daha evvel Üstadımız ile alakalı erişilemeyen vesikalara ulaşmış; bu ciltte görüleceği üzere, Üstadımızın seyyid ve şerif olduğuna dair belgeler; Üstadımızın aldığı iki icâzetnâme ve ezberlediği 90 kitabın listesi; İngiliz Müstemlekât Nâzırına verdiği cevap; Medreset’üz-Zehrâ’nın kuruluş belgeleri; İttihâd-ı Muhammedî Cemiyeti ve benzeri kısmen de olsa mübhem kalan meselelerle alakalı binlerce belgeyi elde etmiştir. Bunu takdir eden Abdülkadir Badıllı kardeşimizin de elindeki bütün kaynakları, kendisine teslim etmesiyle, elindeki belge sayısının 50.000’i geçtiğini kendisinden öğreniyoruz. Bedîüzzaman’ın bütün dünyada akademik konferans, panel ve sempozyumlara konu edildiği bir zamanda, böylesine arşiv belgelerine ve orijinal kaynaklara dayanarak yapılan çalışma, inşaallah Üstadımızın biraz önce naklettiğimiz ifadelerinden anlaşılan “kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet makul olmakla beraber, gayet lâzım ve zarurî ve hayat-ı içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır” hakikatine masadak olacağını rahmet-i ilahiyeden ümit ediyoruz. Bu muhteşem eser, Üstad’ın hayatı ve şahsiyeti ile alakalı yapılan yerli ve yabancı çalışmalara ve araştırmalara kaynaklık edecektir.
Prof. Dr. Ahmed Akgündüz kardeşimize merhum Mustafa Sungur Ağabeyin cemaatin huzurunda ve şifâhî olarak yaptığı teşvik ve tasvibi, biz de bu takriz ile yazılı olarak yapmayı vazife addediyoruz. Kendisine hayırlı ömür niyaz ederek geriye kalan ciltleri de tamamlamasını Yüce Allah’dan niyaz eyliyoruz.
İstanbul – 30 Haziran 2013
Hüsnü Bayram Abdullah Yeğin
Salih Özcan Ahmed Aytimur
Said Özdemir Abdülkadir Badıllı”
(Akgündüz, Bediüzzaman Said Nursi, c. I, sh. 5-7)
- Abdülkadir Badıllı ağabeyin kıymetli eseri Mufassal Tarihçe-i Hayatı okuduktan sonra, kendisini ziyarete karar verdim. 2010 yılının Haziran ayında ziyaretine gittiğimde ona şunları söyleme cesâreti buldum ve kitabımın önsözüne de aldım ve kendisi de okudu:
“Ağabey! Bedîüzzaman gibi maneviyat reislerinin hayatlarını kaleme almak sadece akademik kariyer ve bilgi sahibi olmak işi değildir; belki bir istihdâm-ı ilâhî meselesidir. Ben Bedîüzzaman’ın hayatında yazılan Büyük Tarihçe-i Hayat dışında bu mevzuda iki şahsiyetin istihdam edildiğine inanıyorum.
Birincisi, Necmeddin Şahiner ağabey’dir. Zira hem Bilinmeyen Taraflarıyla Bedîüzzaman Sa’îd-i Nursî adlı eseri ve hem de asıl temel kaynak teşkil eden 6 ciltlik Son Şahitler ve Aydınlar Konuşuyor kitapları, ancak ve ancak Allah’ın lütfuyla telif edilebilinecek eserlerdir. 100 yılı geri getirmedikçe kimse benzerlerini telif edemez. Bedîüzzaman’ın ayak bastığı her yeri ve konuştuğu her şahsiyeti adım adım ve şahıs şahıs dolaşarak bu eserleri meydana getirmiştir. Bütün Nur Cemâ’ati ona medyûn-u şükrandır.
İkincisi, Abdülkadir Badıllı Ağabey’dir. Hem üç büyük ciltten oluşan Mufassal Tarihçe-i Hayat, hem Risâle-i Nur’un Kudsî Kaynakları muhalled eserler olup ancak ve ancak istihdâm-ı ilahî ile vücuda getirilebilinecek eserlerdir. Bu çalışmayı kaleme alabilmek için, 60 sene Bedîüzzaman ile alakalı yaşanmış olayları ve hâtıraları, belge ve bilgileri toplamak ve takip etmek gerekmektedir. Ayrıca Risâle-i Nur Müellifinin eski ve yeni bütün eser ve lahikalarına hem sahip olmak ve hem de tam vâkıf olmak icabetmektedir. Bu şeref sadece Abdülkadir Badıllı ağabeye nasip olmuştur.
Ancak bu çalışmalar muhteşem olmakla birlikte, hem akademik bir üslupla kaleme alınmak ihtiyacı olduğunu ve konularla alakalı elimizde çok ciddi yeni arşiv belgelerinin bulunduğunu Ağabey’e aktardım. Özellikle de Medreset’üz-Zehrâ ile alakalı bazı belgeleri gösterdim. Büyük bir takdirle karşılayan Abdülkadir Badıllı ağabey;
“Ahmed Kardeşim! Ben Üstâdın kemâl-i adâletinin ve hakkaniyetinin bütün dünyaya bahsettiğin şekilde gösterileceğine ve bunun da ancak sizin gibi akademik bir şahsiyetin kalemiyle olacağına inanıyorum. Elimdeki bütün belge ve kaynaklar size açıktır. Ben de bu büyük projede her türlü hizmete hazırım.”
dedi ve bizi tebrik ederek, biraz önce Şu’âlar’dan aktardığımız paragrafı bize okudu. İşte bu projenin kısa hikâyesi budur. Bunun üzerine yardımcım ve değerli kardeşim Ahmed İlker Kuzlu ile 5 gün geceli gündüzlü üç scanner ile çalışarak kitap ve belgelerin tamamının renkli PDF’ni aldık ve işe başladık.
3. Abdülkadir Badıllı Ağabey’in Bedîüzzaman Sa’îd-i Nursî; Mufassal Tarihçe-i Hayatı adlı Eseri
2500 sayfayı bulan ve Envar Neşriyât tarafından birkaç baskısı yapılan bu dev eser, Bedîüzzaman’ın hayatı ile alakalı bir ansiklopedidir. Bizim Bediüzzaman Said Nursi adlı ve altı cilt olan eserimiz 8000 küsur sayfayı bulmuştur. Farklı arşivlerden toplanan 53.000 belge değerlendirilmiştir.
Abdülkadir Badıllı Ağabey’in eserlerinden nasıl istifade ettim. Altı ciltte 1601 yerde atıf yaptım.
- Eğer Badıllı Ağabey, birinci derecede kaynaklardan kitabına alıntılar almışsa, istisnaî durumlar dışında, ikinci derecede kaynak sayılan Badıllı Ağabey’in eserleri yerine, elbetteki birinci derecede kaynak kabul edilen eserlere atıf yaptım. Mesela I. Cilt, sh. 207-210 arası bazı bilgiler, Badıllı’nın kitaplarından değil, onun da kaynağı olan Yeğen Abdurrahman’ın eserlerinden ve hem de hatalar düzeltilerek alınmıştır.
- Eğer, bir değerlendirme yahut bilgi sadece Badıllı Ağabey’in kitaplarında ise, mutlaka atıf verilmiştir. I. Cilt, sh. 300, 332, 373 gibi.
- Eğer bir meselede Badıllı Ağabey, son sözü söylemişse, bize de özetleyerek ve bazen da aynen onun izahlarını almak düşmüştür. Mutlaka bu nokta izah edilmiştir. I. Cilt, sh. 984 vd.
- “Bu konuda Abdülkadir Badıllı’nın kaleme aldığı eser ve makaleler, başkalarının kalem oynatmasına ihtiyaç bırakmamıştır. Bilindiği gibi, Bedîüzzaman’ın daha ziyade Münâzarât, Dîvân-ı Harb-i Örfî ve Nutuk isimli eserleri tahrif iddialarına konu edildiğinden ve bu mezkûr eserlerin tamamı, 1918 yılına kadar neşredilen eserler arasında yer aldığından, konuya Badıllı’nın kitaplarından ve makalelerinden özetleyerek bu cilde alacağız. En büyük delil olarak da, adı geçen eserlerin tamamını, Bedîüzzaman’ın tashihleriyle birlikte, bu cildin sonunda orijinal haliyle neşredeceğiz.” (I. Cilt, sh. 984 vd.)
- Eğer, Bediüzzaman’ın hayatına ait bilgiler, bütün kaynaklarda ve en önemlisi de Büyük Tarihçe-i Hayat’ta varsa ve herkesçe biliniyorsa, bazen kaynak dahi verilmemiştir.Acı tarafı, bu insanın Bediüzzaman’ın Marksist bir perspektif den değerlendirdim demesi ve şu sözleridir:Bu arada Müfid Yüksel; ilgili kitabın “tezvirât dolu”, “ilmilikten ve akademik formattan tümü ile uzak ve ısmarlama” olduğunu; yazarın “belgeleri kullanma yöntemini bile” bilmediğini, yazarın Nursî hakkındaki iddialarının “sağlıklı temeli”nin bulunmadığını ve bu çalışmanın “PKK’lılar tarafından” desteklendiğini twitter hesabından ifade etmişti.( http://www.yeniakit.com.tr/haber/cilasunun-belgeleri-said-nursiyi-dogruluyor-81475.html)
- “Raymond Kevorkian’ın Kudüs’teki Ermeni Patrikliğinin arşivinde bulduğu bir belgede Bitlis bölgesinde yaşanan katliama ve faillerine ilişkin, “Esasen Ermeni ve Kürt nüfusunun hakim olduğu Bitlis bölgesindeki katliamda yerel liderlerin ve aşiret reislerinin doğrudan bir rolü oldu” diyerek listede Said’in (Said Nursi) ismini de gösteriyor.”
- Anlaşıldığı kadarıyla, Badıllı’nın eserleriyle alakalı iddiaları, tamamen yanlış ve kasıtlı yorumlarıyla dolu “Yeni Paradigmanın Eşiğinde Bediüzzaman Efsanesi ve Said Nursi Gerçeği (Yabancı Arşiv Belgeleriyle)” kitabı kaleme alan Emrah Cilasun’dur. Bu zatı, eserimizi yeniden okumaya ve Osmanlıca biliyorsa birinci derecede kaynakları incelemeye davet ediyorum.
ÜÇÜNCÜSÜ: HAKAN ERDEM DENEN TARİHLENG’İN İDDİALARI
Bilindiği gibi, bu zatın iddialarını cevaplandırmak üzere “Tarihlenklere Cevaplar” adlı eseri telif eyledim ve bu tarihçi bozmasının iddialarını cevapladım. Bunun Osmanlı’da Harem adlı eserimiz ile alakalı iftiralarına cevap için, adı geçen kitabımızı inceleyebilirsiniz.
(Akgündüz, Tarihlenklere Cevaplar, OSAV, 2009, İstanbul, sh. 46 vd.)